The Trails of Gabriel Fernandez dizisi UK’de çocuk koruma alanında sosyal çalışmacı olarak çalışmaya başladığım yıllarda tekrar tekrar okuduğum Victoria Climbié Inquiry ya da Lord Laming Report olarak bilinen soruşturma dosyasını hatırlattı maalsef bir kez daha. Bu rapor yayınlandıktan tam 10 yıl sonra Gabriel öldürülüyor Birleşik Devletler’de.
Victoria 7 yaşında anne babasını Fildişi Sahilleri’nde bırakıp daha iyi bir yaşam ve eğitim için halasının yanına, İngiltere’ye gönderilir 1998 yılında. Daha sonra onun katili olacak halası ve erkek arkadaşının Totteham’daki küçük dairesinde Kuzey Londra’da yaşamaya başlar. Victoria 8 yaşında St Mary’s Hastanesi yoğun bakım ünitesinde vücudunda 128 yarayla ihmal ve istismardan ölür.
Laming Report çocuğun hayatına müdahil olan sağlık ve sosyal hizmet çalışanlarının onu nasıl koruyamadığını ve Victoria’nın hayatını kurtaracak en az 12 fırsatın nasıl elden kaçtığını (missingopportunities) ayrıntılı bir şekilde sunar. Rapor Victoria ile çalışan sosyal çalışmacıları ve üst düzey sosyal hizmet müdürlerini ve de yerel hükümetin sosyal hizmet birimindeki ‘iş ahlakını’ ve yapılanmayı tabiri caizse acımasızca (haklı olarak) eleştirir ve suçlu bulur. Bu yalnızca sosyal servis ve çocuk koruma alanında çalışan sosyal çalışmacıların soruşturması ve zayıf uygulamaların elden geçirilmesi değildi. Bu UK sosyal hizmet tarihinde yapılan ilk üç taraflı (tripartate) bir soruşturmaydı. Çocuk istismarı ve çocuk koruma alanında çalışan Polis, Sağlık Hizmetleri (NHS) ve yerel hükümetlerce sağlanan çocuk koruma hizmetlerinin (sosyal hizmetlerin) detaylı bir şekilde masaya yatırılmasıydı.
O günden bu yana çok şey değişti. Serious Case Reviews adı verilen süreç daha ayrıntılı bir öğrenme ve ders alma sürecine daha anlamlı bir şekilde evrildi. 2000’lerin başından günümüze bu değerlendirmelere (review) bakarsak; rule of optimism ve disguised compliancegibi kavramların üzerinde oldukça sık durulduğu görülecektir. Professional curiosityde bunlara eklenmeli benzer karmaşık istimar vakalarıyla çalışırken.
Hepimizin amacı çocukları güvende tutmak ve hedeflediğimiz değişimin gerçekleşmesi çocukların ihmal ve istismardan korunmuş bir şekilde büyümeleri. Bundan kimsenin şüphesi yok. Hepimizin sosyal çalışmacı olma isteğinin temelinde herkes için insan hakları temelinde positif bir değişime ve sürdürülebilirliğe ulaşmak yatar. Bunu yasal düzenelemeler ve bürokratik yapılar içinde nasıl yaptıpımız ise ap ayrı bir konu.
Engellerin başında rule of optimism (iyimserlik hissettme isteği demek istiyorum buna) gelirç. İstediğimiz değişime ulaşmak için çabalarken bazen gözümüzü kör edebilir bu ilke ve ciddi uygulama meseleleri içinde bulabiliriz kendidimizi;
- Gördüklerimizin ve duyduklarımızın gelişim, ilerleme (progress) olduğuna inanmak
- Önümüze konan endişeleri aza indirgemek başka bir değişle gereği kadar ciddiye almamak
- Olup biteni positif olarak yorumlama isteği (hatta olduğundan daha fazla olumlu görme)
- Sadece güçlü yanları görme isteği ve çocuğu tehlikeye koyacak risk faktörlerini görmezden gelmek
- Müdahalenin her halükarda işe yaracağına inanmak
Tabii ki sosyal çalışmacıya risk altındaki çocuklarla çalışırken olumsuz yönlerden başka bir şey görmesin gözünüz demiyoruz asla. Olumlu ile olumsuz faktörler arasında bir balans elde etmek lazım ve bu iyi bir supervizyon ve deneyim ile olur. Belgesel dizide bu pratiği destekleyen kurumsal bir yapı ve çalışma ahlakı göremedim.
Disguised compliance(sahte uyum olarak da okunabilir) zor ailelerle çalışırken sosyal çalışmacıların problemleri ve riski görmeleri önünde engel olabilir. Bunu görmek zor değildi. Herkesin özünde iyi olduğuna inanarak icra ettiğimiz mesleğimizde; kendi çocuklarına acımasızca davranıp bunu çok iyi saklabilen ailerin de var olduğunu unutmamak lazım. Disguised compliance söz konusu olunca;
- Ailerden sayısız çelişkili ifadeler
- Farklı meslek grupların gelen çelişkili ifadeler
- İhmalden kaynaklı sık yaralanmalar ve hastane acil servis ziyaretleri dikkatimizi çekmeli.
Ama bütün bu vakaların genel yapısına bakıldığında profesyonellerin merakla ve daha fazlasını bulma amacıyla yeterince soru sormadıkları ve kurumlar arası iletişimin yeterince güçlü olmadığı dikkatimizi çekmektedir. Bunu yapmamızı teşvik etmeğen organisazyonların ve yönetimin olması da sorunların başında geliyor. Her şeyi sorgulamayan bir sosyal hizmet kültürünü oldukça tehlikeli buluyorum. Sanırım bu Netflix serisi genel olarak sosyal hizmet ve çocuk koruma kültürü ve pratiğinin değişmesi gerektiğini ve yasal sorumluluğumuzun yanında ama ötesinde moral sorumluluklarımızın olduğunu her zaman hatırlamamızı tekrar öğretti bize. Bunun yanıda tabii ki altında boğulup kaldığımız bürokrasi perdesini elden geldiğince kaldırmak için çalımaya devam etmeli.